Something went wrong while displaying this content. Refresh

Müq Oyun

World at War, günümüz modern savaş atmosferine adım atmış seriyi tekrar İkinci Dünya Savaşı'na götürüyor. Bu durum elbette seriyi tekrara düşürüyor ancak World at War, savaşın karanlık ve vahşi yüzünü anlatmakta diğer İkinci Dünya Savaşı oyunlarına göre daha başarılı diyebilirim. Bu oyunda tam anlamıyla bütünlüklü bir hikaye anlatmak yerine savaşı iki farklı cepheden ele alıyor. Amerikan deniz piyadeleri ile Japonya'da, Sovyet ordusu ile de Berlin'de savaşıyoruz. En azından bu sefer görevler arası geçişler daha sinematik ve içerik çok daha vahşi.

Amerikan Cephesi
Bu cephede Private Miller olarak oynuyoruz. Oyun, esir düştüğümüz bir Japon kampında başlıyor ve daha ilk dakikalardan işkence sahneleri ile World at War'un serinin diğer oyunlarından daha vahşi ve kanlı olduğunu anlıyoruz. Onbaşı Roebuck ve Tom Sullivan'ın önderliğinde önce Makin Adası'nda, ardından Peleliu ve Okinawa gibi gerçek tarihi cephelerde Japon ordusuna karşı savaş veriyoruz. Japon askerlerinin banzai saldırıları, kamikaze gibi intihar denemeleri ve tuzaklarla dolu ormanlık alanlar gerçekten stresli ve tedirgin edici bir deneyim sunuyor.

Sovyet Cephesi
Sovyet cephesinde ise Private Dimitri Petrenko olarak Stalingrad'ın harabeye dönmüş sokaklarında uyanıyoruz. Viktor Reznov adındaki Kızıl Ordu'da görev alan bir askerin öncülüğünde, Almanlara karşı intikam savaşı veriyoruz. Bu cephe, daha çok şehir savaşları ve bölge geri alma üzerine kurulu diyebilirim. Berlin'in işgali sırasında hem kendi askerlerimizden hem de düşman askerlerden gördüğümüz vahşer anlatıyı bir hayli sertleştirmiş.

Call of Duty serisinin World at War ile birlikte bir adım ileri iki adım geri gittiği oldukça bariz. Yine de World at War serinin önceki oyunu Modern Warfare'a göre hem savaş mekanikleri olsun hem de daha vahşi bir tema barındırmasından ötürü çok da gözüme batmadı. Büyük silahlar ve bombalar sayesinde kan gövdeyi götürürken kollar bacaklar da havalarda uçuşuyor. Ayrıca alev makinesi ile düşmanlarımızı cayır cayır da yakabiliyoruz. Bu da savaşın kahramanlıktan çok kirli, umutsuz ve sarsıcı doğasını gerçekten güzel ortaya koymuş. Bunların yanı sıra ana hikaye modunu bitirdiğinizde oyunda zombilere karşı kule savunması yaptığınız yeni bir modda açılıyor. Açıkçası o kadar çeşitli değil ancak dalga dalga gelen düşmanlara karşı silahlarınızı geliştirerek savunma yapmak birkaç saatliğine keyifli olabiliyor.

SONUÇ
World at War seriyi hikaye açısından ileri taşımasa da yapısal olarak birçok yenilik getirmiş. En önemlisi de uzuv kopma mekanikleri. Bu sayede silahlı çatışmalar büyük oranda keyif veriyor ve daha kanlı geçiyor. Bu gibi birkaç yeniliğin dışında bildiğimiz Call of Duty oyunu diyebilirim. Ana hikaye ise 5 saat gibi kısa bir sürede bitirilebiliyor ancak oyunun fiyatı indirim dönemlerinde pek de düşmediğinden dolayı sadece serinin müptelası olanlara önerebilirim.

Çıktığı döneme kadar ikinci dünya savaşı konseptine saplanıp kalmış seriyi günümüz modern çatışma ortamına taşıyan CoD:MW, zaman olarak 2011 yılında geçiyor. Rusya’da aşırı milliyetçi bir örgüt lideri olan Imran Zakhaev, Soğuk Savaş günlerinin intikamını almak üzere ülkesini Batı'ya karşı yeniden ayaklandırmaya çalışmaktadır. Öte yandan Orta Doğu’da, bu örgütle bağlantılı bir isyancı olan Al-Asad, darbe yaparak ülkede kontrolü ele geçirir ve Batı güçleriyle doğrudan çatışmaya girer. Ana karakterimiz İngiliz SAS askeri Soap MacTavish, birliğin başı olan Kaptan John Price'ın komutası altında görev alır. Ayrıca hikaye sadece Soap'un gözünden değil, Amerikalı USMC askeri Paul Jackson'ın perspektifinden de anlatılıyor. Bunun yanı sıra geçmişe giderek Soğuk Savaş dönemini de Kaptan Price'ın gözünden deneyimleyebiliyoruz.

Call of Duty: Modern Warfare, hikayesini bu kadar sinematik ve kaliteli ara sahnelerle anlatan hem ilk CoD oyunu hem de ilk FPS oyunu olabilir. Bu anlamda oyun dünyasına kattıkları yadsınamaz tabii ama bence yaptığı çok daha iyi bir şey var. Bu da bütünlüklü bir hikaye anlatan ilk CoD oyunu olması. Önceki oyunlar birden çok cepheyi anlattığı için hikaye parça parça bölünüyordu ve tam anlamıyla takip edilesi bir yapı sağlanamıyordu. Bunun yanı sıra akılda kalıcı ve bir kişiliğe sahip karakterler de cabası. Kısacası CoD:MW oynanışından ziyade hikayesi için de deneyim edilmesi gereken bir oyun.

Oynanışa gelecek olursak; her ne kadar günümüz silahları ve ekipmanlarını kullanıyor olsakta çatışma mekanikleri ve vuruş hissi bana biraz yavan geldi. Açıkçası ikinci dünya savaşı döneminde geçen 2. oyun çok daha oturaklı ve akıcı hissettiriyordu. Yine de tüm bunlara rağmen aynı dönem çıkmış muadillerinin çok üzerinde bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanı sıra görev çeşitliliği de baya bi' arttırılmış. Klasik sıcak çatışma görevleri, bölge koruma ve geri alma görevleri, Soğuk Savaş dönemi Pripyat'ında gizli operasyonlar, AC-130 uçağından hava desteği sağlama görevleri, sinematik kurgu odaklı görevler vesaire oldukça güzel hazırlanmış.

SONUÇ
Call of Duty 4: Modern Warfare benim açımdan yalnızca bir oyun değil, bir dönüm noktasıdır. FPS türünü sinematik bir anlatım ile harmanlayarak döneminin çok ötesinde bir iş ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Kaldı ki sonrasında çıkmış çoğu oyuna da ilham kaynağı olmuştur. Ben hiç bulaşmadım ancak çok oyunculu modu da günümüzde dahi birçok kişi tarafından hala oynanıyor. Bunun yanı sıra oyunun remaster versiyonu da var ancak orjinal versiyona göz atmak isterseniz indirim dönemlerinde 10 dolara kadar düşebiliyor. Ayrıca hikaye modu da 7-8 saat sürüyor.