32
Products
reviewed
355
Products
in account

Recent reviews by Mutoyoru

< 1  2  3  4 >
Showing 21-30 of 32 entries
No one has rated this review as helpful yet
75.8 hrs on record
Hiç gökyüzünde uçma hayali kurdunuz mu yada böyle bir isteğiniz oldu mu? Sürekli yerden baktığımız bu dünya acaba gökyüzünden nasıl gözüküyordu? If My Heart Had Wings bu tema üzerinden yürüyen bir hikayeye sahip.

Hikayemizin ana karakteri; Aoi Minase 16 yaşında henüz lise çağında olan bir genç. 11 yaşında ailesinin taşınması yüzünden Kazegura'dan, sevdiği arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalıyor. Bu üzüntüden kurtulmak için kendini bisiklet yarışlarına veriyor. Bu yarışlarından birinde üçüncü oluyor. Her ne kadar iyi bir derece olsa da birinci olma hırsına kapılıyor. Bu hırs ise en son yarışında bir kaza yapmasına sebep oluyor. Bu kazadan sonra yarış kariyeri sona eren Aoi, hem bulunduğu çevreden kaçmak için eski kasabasına Kazegura'ya geri dönüyor. Aoi'nin Kazagura'ya döneceğini öğrenen annesi ondan bir istekte bulunuyor. Bir öğrenci yurdunun bakıcılığını üstlenmesini. Hem transfer olduğu yeni okulun bu yurda yakın olması hem de bir öğrenci olması sebebiyle bu yurtta çalışırsa kira gibi masraflarını azaltacağını düşünüyor ve kabul ediyor.

Kazegura'ya vardığında burası -ayrıldığından beş sene sonra- çok farklı bir yer olarak karşısına çıkıyor. Yeni yapılmış rüzgar türbünlerini izlerken kendisine bir kağıt uçak geliyor. Bu kağıt uçağı kimin attığını öğrenmek için tepeye çıkınca tekerlekli sandalyede Kotori isimli genç bir kızla tanışıyor. Tekerleklerin havası kaçtığı için bir yere gidemeyen ve cep telefonu yanında olmadığı için haber de veremeyen Kotori çareyi o bölgeden geçen birinin farkedip yardıma gelmesi umudu ile kağıt uçağı fırlattığını anlatıyor. Tekerleği tamir edip tam ayrılacaklarken Kotori gökyüzünde uçan bir planörü farkediyor. Planörler herhangi bir motoru bulunmayan, sadece rüzgarı kullanarak uçan bir uçak türü. Doğal olarak sadece rüzgarı kullanarak uçması sebebiyle Aoi ve Kotori bu planörden oldukça etkileniyor. Havada süzülen planörü gördüğünde Aoi için yeni bir hayal beliriyor: Gökyüzünde uçmanın hayali. Üstelik o planörü uçuran kişinin de yeni transfer olduğu okuldaki Soaring Club'ın bir -aynı zamanda tek- üyesi olduğunu öğreniyor. Klübün tek üyesi olan Amane'nin tek bir isteği var. Sadece belirli hava koşullarında oluşan "Morning Glory" isimli özel bir bulutlar geçidinin üstünden uçmak. Bu isteği en yakın arkadaşı Isuka'dan kendisine kalmış. Bu buluta ulaşma isteği yüzünden bir çok kez sınıf tekrarı yapıp "Süper Tekrar Öğrenci" rütbesine ulaşan ilginç biri Amane. Daha önceki klüp üyeleri tarafından bu bulutun üstünden çekilmiş bir fotoğrafını görünce bundan etkilenen Aoi, bakıcılığını yaptığı yurtta kalan ve bu klübe katılmak isteyip uçma hayali kuran Kotori ve uzun bir zaman sonra tekrar karşılaştığı çocukluk arkadaşı olan Ageha'nın da klübe katılımıyla hep birlikte kendi yaptıkları planör ile "Morning Glory"e ulaşmayı hedefliyorlar.

IMHHW, yavaş açılan (oldukça yavaş) gerçekçi bir hikayeye sahip. Müthiş bir hikaye değil ama güzel diyebileceğim bir seviyede. Gidebileceğiniz beş farklı hikaye rotası var. Hikaye belirli bir kısma kadar hepsinde aynı gidiyor. Yaptığınız seçimlere göre geri kalan kısmı değişiyor. Seçtiğiniz rotaya göre farklı bir senaryo oluşuyor, hikayeye farklı karakterler girebiliyor, bazı karakterleri hikayelerini daha detaylı bir şekilde öğrenebiliyorsunuz. Farklılık açısından gayet yeterli bir seviye de. Karakterler de birbirinin aynısı değil. En azından en çok görünenler hariç diyelim. Rotalar ise hangi kızla yakınlaştığınıza bağlı olarak devreye giriyor. Beş farklı rota arasında başarı sırlamasıyla Kotori,Amane ve Ageha'ninkini beğendim. Geri kalan iki tanesi o kadar da başarılı değil. Hatta eklemelerine bile gerek yokmuş. Hikayenin ilerlemesi için ise mutlaka bir kızımızı sevmeniz gerek. Öbür türlü hikayenin sonuna ulaşamıyorsunuz. Hikaye çok saçma diyebileceğimiz bir şekilde bitiyor. Buradan bir kesi kaptı bile benden.

Şöyle bir sıkıntıdan bahsedeyim. Birincisi seçtiğiniz seçeneklerin nereye gideceği oldukça bariz. Hangisini seçsem ne olur diye bir düşünceye kapılamıyorsunuz. İkincisi oyunda seçim yapabileceiniz sadece 5 tane seçenek var. Evet, sadece 5 tane. Bu seçeneklerin hepsi de hikayenin ortak olduğu kısımda. Bu beş seçenek dışında nereye gitmek istediğinizi, ne söylemek istediğinizi seçemiyorsunuz. Kısacası hikaye üzerinde bir etkiniz yok. Sadece okuyorusunuz ve bu da bir süre sonra hikayeden baymanıza yol açıyor. Özellikle son iki rotayı artık bir an önce bitmesi umuduyla oynadım. Hikayesi zaten uzun. Gerçekten uzun. Oyunu ilk kez bitirmeniz yaklaşık bir 20-30 saat civarı sürüyor. Bu süreye diğer rotaları ekleyince 50 saati rahatlıkla geçiyorsunuz. Farklı seçenekleri denemek için okuduğunuz yerleri hızlı geçebiliyorsunuz ama bir anda seçeneğe atlayamıyorsunuz. Okuduğunuz yerleri hızlı bir şekilde geçmesini gösterecek illa. Bu süre ilgili seçenekde eğer oyunu kaydetmemişseniz o şeçeneğe kadar oyuna tekrar başlayıp sardırmanız gerekki bu olay rahat 15 dakika bile sürebiliyor. Gidip çay demlenebilecek bir süre bu.

Çoğu görsel romanın aksine Japonca bir seslendirmeye sahip IMHHW. Oyundaki her karakter seslendirilmiş. Cümlelerden ziyade karakterlerin çıkardığı diğer sesler bile seslendirilmiş. Seslendirme gayet başarılı. Bu seslendirmeyle ile zaman zaman bir görsel roman okuyormuş hissinden çıkıp bir anime izliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Müzikler ise fena değil. Büyük bir çoğunluğu arka plana uyuyorlar. Müziklerin sayısı az olduğu için bir süre tekrar ediyorlar ama bu o kadar da büyük bir sorun değil.

Orjinal olarak Japonca bir görsel roman olduğu İngilizce bi çevirisi var. Ancak bu çeviri başarılı bir çeviri değil. Fan yapımı bir çeviri var ve ben onunla oynadım. Ancak o çeviriyi yüklediğinizde Steam'deki versiyonunda sansürlü yerleri de açılıyor. Bu sansürlü yerlerde cinsel ilişki sahneleri var. Seslendirme yüzünden bu kısımlar oldukça garip bir hal alabiliyor. Üstelik bu kısımlar anlamsız bir şekilde uzun ve detaylı bırakılmış. Uzun olması ve seslendirme dolayısıyla yine bu kısımlar bir süre sonra rahatsız edici bir hale gelebiliyor. Kendinizi bu kısımları bir an önce bitsin diye geçerken bulabilirsiniz.

Sonuca gelecek olursak IMHHW bir görsel roman için güzel bir hikayeye sahip. Ancak fazla seçim yapılamaması ve uzun olması sebebiyle bir çok kişinin canını da sıkabilecek seviyede. O yüzden uzun hikayeleri seviyorsanız tavsiye ediyorum.

6.5/10
Posted July 31, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
4.7 hrs on record
Carl ve June, June'ın isteği üzerine göl kenarına pikniğe gitmişlerdi. June, küçük bir iskelede en uca oturmuş, defterinde bir şeyler çiziyordu. Yanında oturan Carl ise gün batımının keyfini çıkarıyordu. Hafif bir rüzgâr esti. June titremeye başlamıştı. Bunu fark eden Carl, yakına park ettikleri arabadan June'ın şalını alıp geldi. June sonunda çizimini tamamlamıştı. Carl, merakla deftere baktı. June, Carl'ı bir süper kahraman pozuyla çizmişti. Birlikte gülüştüler. Ayrıca June'ın Carl için bir sürprizi de vardı. Bir hediye paketiydi bu. Carl tam açacak iken yağmur yağmaya başladı. Birlikte ıslanmamak için arabalarına doğru koştular. Bu yağmur çabuk dinecek bir yağmur değildi. İkisi de günü böyle bitirmeleri gerektiği konusunda anlaşıp evlerinin yoluna koyuldular.

Last Day of June'ın adından anlayabileceğiniz üzere ne anlattığını tahmin edebilirsiniz. Evlerine dönerken kaza yapan Carl, bu kazada eşini kaybediyor ve kendisi de tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalıyor. Bir gece Carl, konservesini açmak için konserve açacağı arıyor. Konserve açacağı ise June'ın resimlerini yaptığı bir odada kalmış. Carl, bu odaya cesaretini toplayarak giriyor. Ancak girdiği sırada June'ın komşularının resmini yaptığı kanvaslar büyüleniyor. Ve Carl, bu kanvaslar ile etkileşime geçerek kazayı yaptıkları güne gidip komşularının istemeyerek ve bilmeden sebep olduğu kazayı engellemeyi ve sonuç olarak biricik eşini kurtarmayı amaçlıyor.

Oyun bir yürüme simülasyonu. Anlatmayı amaçladığı bir hikaye var ve bundan fazlasını da yapmıyor. Etkileşime geçebildiğiniz az sayıda belirli şeyler var. Oyun tüm hikayesini hiçbir diyalog kullanmadan anlatmayı başarıyor. Oyunun kendine özgün bir karakter tasarımı var. Karakterlerin animasyonlarını tatlı olmuş. Özellikle koşma animasyonları. Renk paleti ise gayet güzel. Müzikler fena değil ama ortama uymayı başarıyorlar.

Maalesef oyunun hikayesi pek özgün değil. Defalarca başka yapımlar sayesinde anlatılan bu hikayenin burada anlatım tarzı farklı sadece. Özellikle bu tarz oyunları daha önce oynamışsanız hikayenin daha ilk dakikalarından neler olacağını tahmin edebiliyorsunuz. İşte burada olayın büyüsü kaçıyor. Neler olacağını bildiğiniz bir şeyden çok fazla zevk alamıyorsunuz. Oyunun her ne kadar sonu küçük bir farkla bitse de bu sizi o kadar da şaşırtmıyor. Hikayesini bir kere bitirdikten sonra tekrar oynamanın pek bir amacı kalmıyor. Çünkü farklı anlatacağı bir şey de yok.

Ve yine maalesef oyunun optimizasyonu çokta iyi sayılmaz. Toplam beş saat süren oyun süremde bazen etkileşime geçmem gereken karakter/eşya ile ilgili tuşa basmama rağmen etkileşime geçemedim. Bazen oyun bir eşya ile etkileşime geçerken komple dondu. Birkaç kere değiştirmem gereken kamera açısını değiştiremedim. Oynadığınız kısa oyunda böyle hataların olması canınızı sıkıyor.

Son karara gelecek olursak Last Day of June, bu tarz oyunları oynamamış veya aynı tarza sahip hikayeleri görmediyseniz farklı bir deneyim yaşatabilir. Oynayanlar ve aynı hikayeyi görmüş olanlar için ise maalesef aynı şeyin lacivertinden öteye geçmeyi başaramıyor. Yine de oynamayı düşünen varsa indirimdeyken alınmasını tavsiye ediyorum.
Posted July 2, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
10 people found this review helpful
2 people found this review funny
0.0 hrs on record
3C3C1D119440927 kod ismine sahip DLC, NieR: Automata'nın ilk ve tek DLC'si. Bu DLC ile 2B için "Revealing Outfit" (NieR: Gestalt/Replicanth'daki önemli bir karakter olan Kainé'nin giydiği kıyafet), 9S için "Young Man's Outfit" (NieR: Replicanth'ın ana karakteri Nier'in giydiği kıyafeti) ve A2 için ise "Destroyer Outfit" (NieR: Gestalt'ın ana karakteri Nier'in kıyafeti) ekleniyor. Bunlara ek 2B ve A2'nun saç rengini değiştirebileceğiniz boyalar (9S'in saç rengini niye değiştiremiyoruz? En azından siyah,kahverengi renkler açık olsaydı. Nasıl bir ayrımcılıktır bu? Poor Nines.), değişik etkilere sahip maskeler, düşman mermilerini değiştirebileceğiniz özel mermi tipleri, kısa bir hikaye bölümü, Resistance Camp'ta Jukebox'da dinleyebileceğiniz yeni müzikler ve en önemlisi savaşabileceğiniz üç adet kolezyum ekliyor. Ancak oyun bunları "Sen DLC'yi aldın buyur bakalım." diyerek size hemen vermeyecek. Bunları kolezyumlardaki mücadeleleri tamamlayarak hak etceksiniz.

Hikayede yeterli bir kısma geldiyseniz (Oyunu bitirdiyseniz Chapter Select'den geri dönebilirsiniz.) farklı kodlar içeren bir mail alacaksınız. Bu mail oyunun Desert, Floaded City ve Forest Kingdom'daki asansörlerin kilitlerini açacak. (DLC olmadan bu asansörlerin başında Apologetic Machine bulunuyor ve içeri giremiyorsunuz.) Bundan sonra bu üç bölgedeki kolezyumları bitirmenizi isteyen bir yan görev açılacak.

Desert'daki kolezyumda "Trial" denen her bir seviyede düşmanlarınızı farklı şekillerde yenmenizi isteyen bir sınava tabir tutulacaksınız. Burada bazen hasar almamanız gerekecek, bazen Pod'unuzu kullanmamanız gerekecek. Bu tarz hedefleri var.

Floaded City'deki kolezyumda ise klasik önünüze çıkan her türlü düşmanı yenmeniz gerek.

Forest Kingdom'daki kolezyum diğerlerinden biraz farklı. Diğer iki kolezyumda üç karakterle de savaşabilirken, burada sadece 9S'i kullanabiliyoruz. Burada 9S'i kullanarak makinelere hack yapıyoruz ve o makineyi kullanarak diğer makineleri yenmeye çalışıyoruz. Burada kullanabileceğimiz makineleri kısmi-açık dünyasında 9S'i kullanarak stealth hack yapıp kontrol ettiğimiz makineler bulunacak.

Bu üç kolezyumu bitirdikten sonra bir mail daha gelecek. Bu mail ise sizi Amusement Park'a gönderip "Plato 1728" isimli bir robotun kısa bir hikayesini anlatacak. Kısa diyorum çünkü 30 dakika vs. Sürüyor. Aynı zamanda bu bölüm özel bir sona götürecek. Bir tane sonu var kısacası. Bu da özel bir simgeyle kayıt dosyanızda belirtilecek.

Aynı zamanda kolezyumları bitirdikten sonra üç kolezyumda da Lv99 "Special Challange" açılacak. Desert'daki kolezyumda bir süre zarfında ne kadar çok düşman yenebilirsiniz iken, Forest Kingdom'da ise yaptığınız şeyin aynısı, sadece daha güçlü düşmanlar var ve 10 dakika süre sunuyor size. Aynı zamanda son düşman olarak da oyunda dördüncü seviye silah yükseltmelerini yaptırdığınız Masamune geliyor. Bu ikisi de zor olsa da yapılmayacak şey değiller.

Flooded City'deki ise yani apayrı bir zorluk seviyesinde. Öncelikle yaptığınız diğerlerinde olduğu gibi düşmanlarınız yenmek. Ancak diğer kolezyumlarda düşman seviyeleri 99 iken burada 130-140 arasında olacak. Karakterinizin ulaşabildiği en yüksek seviye 99 olduğundan bu baştan bir zorluk yapacak. Düşmanlar 20 faz boyunca gelecekler. Bunlar arasında normal makineler olduğu gibi bazı bosslarda bulunacak ve bu 20 fazı temizlemek için bir saat süreniz var. Hiçbir şekilde hasar almamak zorundasınız. Çünkü size bir kez vurdukları anda bütün canınız gidiyor. Şahsen ben beş faz temizleyebildim. Gerisi olmadı. Çünkü ciddi bir şekilde zor.

Ayrıca DLC'nin ana oyunda olduğu gibi gizli boss savaşı var. Square Enix Ceo'su Yosuke Matsuda ve Platinum Games Ceo'su Kenichi Sato. Kendilerine ait remixlenmiş müzikleri de var. Çok bir zorluk çıkarmasalar da gayet keyifli bir savaştı.

Gelelim en kritik soruya. DLC alınmaya değer mi? Daha iyi içerik özellikle hikaye içeriği olabilirdi ama sahip oldukları da bence yeter. Ancak tam fiyatından alınmasını önermiyorum. 45 TL böyle bir DLC için biraz pahalı çünkü. İndirime girdiğinde canınız hala NieR: Automata çekiyorsa alabilirsiniz.
Posted July 1, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
3 people found this review helpful
152.3 hrs on record (149.2 hrs at review time)
Yaşayan her şey ölmek üzere tasarlandı. Biz bu sona ermeyen yaşam-ölüm döngüsünde kapana kısılmış durumdayız. Bu bir lanet mi ya da tanrının bizi bir çeşit cezalandırış şekli mi? Yoksa yaşam denen şey bu döngüdeki mücadeleden mi ibaret?
Felsefi bir girişle başlayalım incelememize.

Öncelikle NieR: Automata'nın ne olduğundan bahsedelim. 2010 yılında çıkan NieR: Gestalt/Replicanth'ın uzaktan devamı diyebileceğimiz ve shooter,plartform ögelerine sahip olan kısmen açık dünyada geçen bir aksiyon macera RPG oyunu. Kısaca özetlemek gerekirse değişik bir oyun diyebiliriz. İlk oyunları oynamak zorunda mısınız? Hayır ama ilk oyundan karakterler var. Bu yüzden ilk oyunu oynarsanız çok daha iyi olur. Şöyle kıyısından anlatmaya başlayalım:

2049 yılında geçen NieR : Gestalt/Replicanth'da insanların Drakengard'ın dünyasından (Drakengard bir aksiyon-RPG oyun serisi. Drakengard 1'in beşinci sonu NieR: G/R'deki olan olaylara yol açacak. Aslında NieR'e, Drakengard serisinin bir spin-off serisi diyebiliriz. İki serinin de yaratıcıları aynı kişiler.) yayılan büyülü enerji ile ciddi sorunları vardı. Ayrıca bir de bu soruna ek insanları bazı yaratıklara çeviren ya da direk öldüren bir salgın da vardı ki büyülü enerjiyi Drakengard'ın dünyasına geri sokmaktan başka yapılabilecek pek bir şey yoktu. Büyü ile yok olmaktan kaçınmak için insanlar, Gestalt adı verilen bir şeye ruhlarını bedenlerinden ayırmak için hem bilimden hem de büyüden yararlandılar. Bu da oyunun Shades isimli birincil düşmanlarının çıkmasında sebep oldu. Ayrıca bilim ile bundan Replicanth adı verilen, büyüsel hastalıklara karşı dirençli olan fakat ruhsuz klon insanlar üretildi. Amaç Shades'leri, Replicanth'ların bedenine sokarak onlardan kurtulmaktı. Fakat Replicanth'lar doğal olarak kendi sınıf topluluklarını oluşturmaya başlayınca bu plan da yürümedi. Gestalt'ların yıkılması ile Replicanth'lara bir çeşit kanser bulaştı. Oyunda Replicant bir baba ise hasta olan kızını bu hastalıktan kurtarmaya çalışıyordu. İlk oyunun hikayesi böyle garip bir şey.

Aradan ciddi bir zaman geçiyor. Nasıl olduysa insanlık 5012 yılına kadar yaşamayı başarıyorlar. Bu yılda ise uzaylılar makine yaşamformları adı verilen robot ordusuyla Dünya'ya saldırırlar. Hayatta kalmayı başarabilen insanlar Ay'a kaçmayı başarırlar. 5204 yılında insanlar Dünya'yı geri alabilmek için Android'leri yollayacaklardır. Ancak makineler ve Android'ler arasındaki bu uzun süre savaşta iki tarafta birbirine üstünlük sağlayamadı. Bu durum karşısında insanlık "YoRHa" adı verilen bir Android grubu daha yollayacaklar. Amaçları ise bu bitmeyen savaşın içinden insanlığın zaferiyle çıkmak. NieR: Automata, 11945 yılında "YoRHa" isimli Android grubunun 2B, 9S ve A2 isimli üç Android'in başından geçen olayları anlatıyor.

Öncelikle oyunun hikayesini tamamen bitirmek için oyunu üç kere bitirmeniz gerek. Oyunun ilk bölüme diyeceğim ilk oynayışınızda 2B karakteri ile başlayacaksınız. İkinci bölümü dediğim ikinci oynayışta 9S'i kontrol edeceksiniz. İkinci bölüme aslında ilk bölümün farklı bir perspektiften anlatılışı da diyebiliriz. Her ne kadar ilk bölümde görmediğiniz şeyler da olsa da %60 civarı ilk bölümle benzer bir şekilde geçecek. Bu iki bölümde de sadece bir karakteri kontrol edebileceksiniz. 2B'yi kontrol ederken 9S yanınızda partneriniz gibi takılacakken bu ikinci oynayışta tersine dönecek. Üçüncü bölüm dediğim üçüncü oynayışta ise A2'de açılarak oyunun görevlerine bağlı olarak üç karakteri de kullanabileceksiniz.

Oyun hack&slash bir tarza sahip. Düşmanlarınıza sahip olduğunuz yakın dövüş silahlarıyla savaşıyorsunuz. Dört farklı yakın dövüş silah sınıfımız var. Bunlar hafif ve ağır kılıçlar, mızraklar ve savaş eldivenleri. Saldırılar hafif saldırı ve ağır saldırı şeklinde ikiye ayrılıyor. Menzilli saldırıları ise Pod (Taktiksel Destek Birimi) adı verilen yanınızda sizi takip eden küçük bir robot ile gerçekleştiriyorsunuz ve Pod'lar oyunda oldukça işe yarıyor.İlk başta sadece bir Pod'unuz olsa da iki tane daha Pod edinebileceksiniz. Bu üç Pod'un kendine ait farklı saldırı biçimi var. Varsılayan Pod'unuz sınırsız mermi atışı yapabiliyor, ikinci Pod lazer yansıtabiliyor, üçüncü Pod ise küçük füzeler fırlatabiliyor. Üç Pod'u da aynı anda kullanamasanız da bunlar arasında savaş esnasında hızlı geçiş yapabiliyorsunuz. Pod'unuza "Pod Programları" adı verilen programları takabiliyorsunuz ve özel saldırı biçimleri yapabiliyorsunuz. Geri kalan iki Pod'u elde ettikten sonra üç Pod'u kullanarak dolma süresi daha uzun fakat daha güçlü özel saldırılar yapabiliyorsunuz.

Oyunda yapacağınız güçlendirmeleri çipler ile yapıyorsunuz. Bu çipleri düşmanlardan düşürebilir, satın alabilir veya belirli yan görevler yaparak elde edebilirsiniz. Çipleri aynı seviye çiplerle birleştirip daha yüksek seviye çipler elde edebiliyorsunuz.Öldüğünüzde ise vücudunuzda takılı olan çipleri kaybedeceksiniz. Çiplerinizi geri istiyorsanız öldüğünüz yere geri gidip bedeninizden çipleri geri almak zorundasınız. Eğer önceki bedeninize ulaşamadan ölür veya zaman aşımına uğrarsanız çiplerinizi sonsuza dek kaybediyorsunuz.

Oyunda düşman çeşidi fazla değil. Özellikle ilk bölümden sonra oyundaki düşmanların %70 gibi bir miktarını görüyorsunuz zaten. Farklı düşman arıyorsunuz bu noktada. Boss'lar da aynı şekilde. İlk oynayışta büyük bir çoğunluğunu görüyorsunuz. Geri kalanlar ise üçüncü bölümde görüyorsunuz. Oyunun bariz bir şekilde farklı düşman çeşitlerine ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Oyunun gizli bir boss savaşı da var.

Müziklere gelecek olursak oldukça başarılılar. Peki o kadar iyiler mi? Evet, O KADAR İYİLER. Müziklerin bir kısmının sırasıyla Quiet-Medium-Dynamic olarak ayrılan versiyonları var. Quiet müziklerin daha yavaş ve daha sakin çalan bir versiyonu. Dynamic ise daha hareketli çalan bir versiyonu. Medium ise ikisinin arasında bir yerde. Bu versiyonlar hikayenin gidişatına göre birbirleri arasında geçiş yapıyorlar. Ayrıca bu müziklerin vokal versiyonları da var. Biri İngilizce, diğeri Japonca söylenen iki şarkı dışında diğer şarkılar, oyunu vokalistlerinden olan Emi Evans'ın "Chaos Language" adını verdiği yapay bir dille söyleniyor. Bu müziklerin bir de 8-bit versiyonları var ki bunlar ise 9S ile hacking mini oyununda çalıyorlar. Bunlara ek olarak NieR: Gestalt/Replicanth'dan aynen kullanılan müzikler de var, bazılarının yeniden düzenlenmiş versiyonları da.

Oyunun yaklaşık olarak 26 farklı sonu var ve bunların her birinin bir harf kodu var. A-B-C-D-E sonları oyunun ana sonları iken, geri kalanlar belirli bir eylemi yaptığınızda ulaşabileceğiniz şakayla karışık ilginç sonlar.

Peki oyun gerçekte ne anlatıyor? Yukarıda anlattığıma aslında olayların dış kabuğu diyebiliriz. Oyun felsefik bir oyun. Genel olarak konusu ise varoluş felsefesi üzerine dayanıyor. Bunu karakterlerin konuşmalarından tutun ana hikayeye, yan görevlere kadar her yerde hissediyorsunuz. Bazı boss'ların isimleri bile felsefeye dayanıyor. Oyunun ilk iki bölümü oldukça ilginç. Oyunun üçüncü bölümü o kadar muhteşem ki, ilk iki bölüme 6-7 puan verirsem üçüncü bölüme 10 puan vermem gerek. Yani o kadar iyi. Ve bu anlattığı hikayeyi de anlatamıyorum, bunun oynanarak tecrübe edinilmesi gerekiyor. Hikayesi dışında eksik oluğu yönleri var evet ama bunları kullanarak öne çıkarmıyor kendini. Ana odak noktası o barındırdığı hikaye. Oyunu bitirdikten sonra çok bir şey anlamayabilirsiniz. Burada oynayanlarla tartışmanızı ve oyun hakkında araştırma yapmanızı öneriyorum. Bunu yapınca hikayeyi çok daha iyi anlıyor, olanlara üzülebiliyor ve Aaa! bu da varmış diyorsunuz.

Son olarak NieR: Automata eksik yönleri olsa da oldukça güzel bir oyun. Herkesin sevebileceği bir yapım değil ama bunu belirtmek gerek. Özellikle felsefeyi sevenlere, hikaye hakkında düşünmeyi, tartışmayı sevenlere sevenlere şiddetle öneriyorum. Çok fazla bu türde rastlayamayacağınız bir oyun kendisi.

Öneri: NieR: Automata'yı beğenirseniz mutlaka ilk oyunu NieR: Gestalt/Replicant ve Drakengard serisini oynayınız. Aynı yapımcılardan. Aynı tarza sahip oyunlar.
Posted July 1, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
5 people found this review helpful
24.5 hrs on record (21.2 hrs at review time)
Hiç şu an yaşadığınız dünyada uyuyup, bilmediğiniz bambaşka bir dünyada gözlerinizi açtığınızı, kendinize neler olduğunu, oraya nasıl geldiğinizi veya kim tarafından ne amaçla geldiğinizi -belki de bir kehanetin parçası olarak o dünyanın kötü karaketerini yenmek ve o diyara barış ve huzur getirecek bir kahraman oluğunuzu- düşlediğiniz, ya da gözlerinizi bilmediğiniz bir yerde açtığınızda oluşan dehşeti,korkuyu,bilinmeyenliğin husursuzluğu altında olduğunuzu, acaba böyle bir şey olsa ne olur diye düşündüğünüz oldu mu? Everlasting Summer'daki oynadığımız Semyon'da bir otobüste uyuyup gözlerini farklı bir yerde açınca bunları düşünüyor. Ancak tek bir farkla, gözlerini açtığı yer Sovyonok isimine sahip sıradan bir izci kampı. Peki ya bu kamp gerçekten sıradan bir kamp mı yoksa derinlerde barındırdığı sırlar var mı?

Oyunumuzun türü bir görsel roman. Bu türü açıklamak gerekirse adı üstünde görsellerle destekli bir roman. Bir yandan karakterlerin görsellerine bakarken bir yandan da alttan karekterlerin diyaloglarını okuyorsunuz. Bazı yerlerde oyun seçim yaptırıyor. Sizin seçtiğiniz yolda -veya yollarda- hikaye ilerliyor ve sona kavuşuyor.

Hikaye hakkında bir şey anlatmıyorum, anlatırsam bir kitap özetinden farkı kalmayacak. Onun dışında bazı detaylardan bahsetmek istiyorum. Öncelikle hikaye bazı yerlerde ilgi çekse de bazı yerlerde oldukça klişe anlar yaşanabiliyor. Bu yüzden olacakları tahmin etmek pek zor değil. Farklı son açısından oyun zengin. 13 tane farklı son var. Bu sonlar iyi ve kötü son olmak üzere ayrılmışlar. Hikaye hakkında detay vermeden nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama şöyle diyebiliriz sanırım : Oyunun bazı sonların ayrılma noktaları biribirine çok yakın. Seçtiğiniz yolun neredeyse tamamı aynı. Bir yerde A yerine B'yi seçince oyunun farklı sonları yaşanıyor. Ve bundan dolayı bütün sonları elde etmeye çalışırken gördüğünüz sahneler çok fazla değişmiyor. Maalesef bu bir yerde oynayanda oyundan bayma hissiyatı yaşatabiliyor. Neyse ki yapımcılar aynı diyalogları tekrar tekrar okumak sıkıcı olabilir diye "fast forward" butonu koymuşlar. Bu sayede oyun gördüğünüz yerleri hızla geçip, henüz oynanılmayan bir yer gelince ise "fast forward"'ı kapatıyor. Gerekli bir detay çünkü çok sık kullancaksınız. Bir kaç kısımda ise çeviri eksikliği ve çeviri yanlışlığı bulunmakta. Ancak çok büyük bir sorun teşkil etmiyorlar. Son olarak oyunda oyunu sürekli başka slotlarda kaydedin. Özellikle seçim kısmında. Farklı sonlara giderken çok işe yarayacaklar. Oyunda 96 tane kayıt yapabileceğiniz slot var bu sayı gayet yeterli oluyor.

Görseller başarılı. Gerek arkaplanlar olsun gerek karakterlerin çizimleri olsun gerçekten başarılı. Karakterlerin çizimleri farklı duygular halinde ayrılıyorlar da burada belirtmem gereken şeyler var. Öncelikle bazı sahnelerde karakterlerin söyledikleri ile karakterin çiziminde gösterdiği duygu uyuşmuyor. Şok eden bir sahne var diyelim. Karakterin çiziminden o duyguyu yeterince alamıyorsunuz. Bu da hikayeden aldığınız zevki baltalayabiliyor.

Müziklere gelince gayet güzeller. Genellikle çaldıkları anlardaki sahnelerle uyuşsalarda uyuşmadadıkları anlarda yok değil. Özellikle hikayede bir kamp ateşi etrafında çalan bir müzik var ki, o müziği çok beğendiğimi ayrıca belirtmem gerek. İsmi de bu arada "Dance of Fireflies" imiş.

Oyunun ana menüsünde "Gallery" denilen ek bir menümüz var. Bu menüde oyunda oynadığınız bölümlerdeki arkaplan,müzik ve karakterlerin görünümlerini bulacaksınız. Hem oyundaki "Collector" başarımını almak için buraya göz atmanız gerekli hem de bilmem, bazı sahnelere tekrar göz atmak isteyebilirsiniz. -belki ( ͡° ͜ʖ ͡°)-

Hikaye hakkında ise belirtmem gereken son bir şey var ki bunu bütün sonları oynayınca farkedeceksiniz, hikayede bir boşluk var. Neden böyle olaylar yaşandı bunun cevabını vermiyot. Ve bazı yollar daha ilginç işlenebilirmiş. Yine sonları oynayınca farkedeceksiniz ki kendi kendinize şöyle olsaymış daha iyi olacakmış diyeceksiniz.

İncelemenin sonuna gelecek olursak "Everlasting Summer" güzel bir görsel roman. Ücretsiz olmasını ve oynanış süresini dikkate alırsak kendisine şans verilebilecek yapımlardan birisi. En azından herkesin övdüğü "Doki Doki Literature Club" 'tan daha başarılı kendisi.

"Döngüden çıkmak ya da çıkmamak... İşte bütün mesele bu!"

Oyunun Artı Yönleri
  • Genel olarak ilgi çekebilecek bir hikayesi var.
  • Arkaplanlar ve çizimler güzel olmuş.
  • Müzikler! Müzikler! Müzikler!
  • Oynanış süresi olarak bir görsel roman için tatmin edilebilir bir süre sunuyor.
  • Oyunun farklı sonları var.

Oyunun Eksi Yönleri
  • Hikayede bazı yerlerde kopukluk var. Hikaye bazı kısımlarda daha iyi işlenebilirmiş.
  • Sonlar giden yollar birbirine çok yakın. Neredeyse aynılar. Bir kısımda farklılık gösteriyorlar o kadar.
  • Oyunun başlangıç kısmı tamamen aynı. İlk iki günde neredeyse hiç bir farklılık yaşanmıyor.
  • Bazı yerlerde çeviri eksikliği ve hatası var.
Posted April 23, 2018. Last edited April 23, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
5 people found this review helpful
3 people found this review funny
5.9 hrs on record
Oyun Portal 2 için yapılmış bir mod. Oyunda Paint Gun isimli bir silahımız bulunmakta. Gerçekten Portal Gun yerine Paint Gun ile bulmacaların çözülmesi ilginç bir konsept oluşturmuş. Ancak konseptte ve oyunda bazı sıkıntılar mevcut.

  • Oyundaki bulmacaların dizaynları güzel olmuş olsada kafa patlacak düzeyde olmamış. Zorlayabilecek olan 1-2 bulmaca var. Onun dışındakiler kolay bir şekilde çözülüyor.
  • Portal 2'deki bazı bulmacalar aynen Aperture Tag'de de bulunuyorlar. Tek farkları Portal Gun yerine Paint Gun ile çözülmeleri ki öyle çok farklı bir çözüm yolu istemiyorlar.
  • "New Game +" gibi bir seçenek yok. Ortalama bir oynayışta 4-5 saatlik bir süre sunuyor. Oyun bitince bulmacaları daha yüksek bir zorluk seviyesinde oynayamıyorsunuz.
  • Oyunda sadece mavi ve turuncu jeller bulunmakta. Keşke Portal 2'deki beyaz jelde bulunsaymış daha farklı şeyler yapılabilirmiş.
  • Modun anlattığı bir hikaye yok. Her ne kadar Nigel isimli bir çekirdeğimiz bulunsa da kendisi sadece boş konuşuyor ve sizde bulmacayı çözüp bir sonraki bölüme ilerliyorsunuz.
  • Yine orjinal Portal 1-2 ve yapılmış başka bir mod olan Portal Stories : Mel oyunlarındaki gibi bir boss savaşı içermiyor. Herhangi bir hikeye yok gerçi. O yüzden içermemesi de çok normal.
  • Oyun maalesef işletim sisteminden,bir uygulamadan bildirim gelince veya alt+tab yaptığınızda donuyor ve kapatıp tekrar açmakan başka yapabileceğiniz bir şey yok. Bu hatanın düzeltilmesi gerek ancak düzeltileceğini sanmıyorum.
  • Mod paralı satılıyor. İndirimlerde 2 TL gibi bir fiyata alınabilse de Portal Stories : Mel gibi güzel bir hikayesi ve daha başarılı bir mod da bulunmakta. Üstelilk ücretsiz. Fiyatı değer böyle bir mod için evet ama içeriği daha dolu olabilirmiş yine.

Özetlemek gerekirse Aperture Tag, ilginç bir konsepte sahip olan ancak bunu pek başarılı bir biçimde kullanamayan bir mod. Portal açlığınızı durduramazsanız deneyebileceğiniz bir yapım kendisi.
Posted April 1, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
26.3 hrs on record (25.7 hrs at review time)
Başarılı yaratılmış bir yeraltı dünyası, ilginç bir hikaye, karakterlerin görünüşü ve seslendirilmesi,oldukça güzel jazz müzikler, iyi saklanmış detaylar, easter egg'ler, zor fakat bir o kadar düşündüren bulmacalar ve hem güldürecek hem de bir süre sonra baymayacak, tam tadında bırakılan komedi unsurları. Ve tabi ki Glottis. Bunların birleşiminden bir oyun çıkıyor : Grim Fandango.

Oyunu gerçekten çok sevdim. Yer yer kahkaha attığım oldu, yer yer bulmacalardan kafamı yediğim vakitler oldu ama harcadığım zamana kesinlikle değdi. Oyun süresi olarak gayet yeterli. Oyunun seslendirmesi gayet kaliteli. Remastered sürümü ile oyunun müzikleri bir orkestra ile çalınıp tekrar kaydedilmiş ve oyunu alacaksanız (ki alınmaması için bir sebep yok) Soundtrack'e birlikte alın. Bulmacalar çok zor değil ama bazıları gerçekten uğraştırıyor. Özellikle Petrified Forest ile Rubaccava'nın sonu cidden uğraştırdı beni.

Olumsuz taraflara gelecek olursak fazla olumsuz veya şu hiç olmamış diyebilceğim çok bir şey yok. Yalnızca bir-iki bölümde -oda desem daha doğru olur sanırım- kamera açısı çok hafif sapıtıyor. Mesela bir yerde pencereden bakarken geri gelemiyorsunuz fare ile. Yön tuşlarını kullanarak çözüyorsunuz. Oda muhtemelen ilk başta bu oyunun fare desteğinin olmaması ve Remastered versiyonu ile beraber gelen fare desteğinin orada kullanılmaması ile ortaya çıkan bir sorun. Ancak dediğim gibi büyük bir sorun değil. Bir kaç saniyelik bir olay. Bazı incelemelerde Remastered sürümünün grafiklerini yetersiz bulan olsa da yeterli bence. Hem kaplamalar daha kaliteli, aynı zamanda da bu durum oyunun o eski atmosferinden de bir şey eksiltmemiş.

Sona gelecek olursak oyunun alınmaması için hiç bir sebep yok ki bu oyunun sayfasına gelip incelemeleri okuyorsanız zaten oyun ilginizi çekmiş, almak için bir bahane arıyorsunuz demektir. Gözünüzü kırpmadan alınız.

Ayrıca bu oyun sadece Glottis için bile alınır. Glottis'e bayılmayan birini henüz görmedim.
Posted January 25, 2018. Last edited January 25, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
12.6 hrs on record (12.4 hrs at review time)
Oyun point&click tarzında ve tahmin edebileceğiniz üzere Agatha Christie'nin The ABC Murders adlı romanının bir uyarlaması. Oyunda kitaplarda olduğu gibi başrolde Hercule Poirot isimli dedektifimiz var. Oyunda üç farklı şehirde işlenen ve aslında birbiriyle tamamen alakasız gözüken cinayetleri çözmeye çalışıyoruz. Hikaye zaten bir kitap uyarlamsı olduğu için hikaye hakkında bahsetmeye bence gerek yok.

Oyunun Olumlu Yanları

> Oyun kitaptan başarılı bir şekilde uyarlamış. Oyun tarzının da point&click seçilmesi buna etki etmiş.
> Seslendirme gayet başarılı. Arkaplandaki müzikler ortama uyuyor.
> Grafikler böyle bir yapım için yeterli seviyede.
> Oyundaki bulmacalar yerinde olmuş. Ne çok kolay ne de çok zor. Özellikle cinayetleri tekrar canladırma sahneleri çok güzel olmuş.

Oyunun Olumsuz Yanları
> Oyunun kontrolleri biraz başarısız olmuş. Poirot' bir yere götürmek isterken bazen çok fazla tıklamanız gerekiyor bazen de Poirot sizin istediğiniz yönde değil başka yöne gidiyor. Eşyaları incelerken siz başka bir tarafına bakmak isterken oyun farklı algılayıp farklı bir tarafını gösterebiliyor.
> Oyunda 30 FPS kilidi var. Her ne kadar bunu oyun dışı bir ayarla kaldırabiliyorsunuz ama olmasa daha iyi olabilirmiş.

Genel olarak konuşursak oyun başarılı bir yapım olmuş. Eğer cinayet çözmeyi seviyorsanız veya Agathe Christie'nin kitaplarının hayranıysanız ve bu oyun size göre.
Posted September 16, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
7 people found this review helpful
50.0 hrs on record (47.6 hrs at review time)
2064: Read Only Memories point&click tarzında futuristik ve retro temasına sahip bir oyun. Oyun tahmin edebileceğiniz üzere 2064 yılında Neo-San Francisco adlı bir şehirde geçiyor.

Teknoloji,bilim ve tıp alanında önemli gelişmeler yaşanmış. İnsanlar sanal gerçeklikle içiçe yaşıyorlar. R.O.M. (Relationship Organization Managers) adı verilen robotlar insanların bir parçası olmuş durumda. Bu makineler sizin bir asistanınız gibi davranabiliyor, temizlik gibi işlerde çalışabiliyorlar ve aklınıza hemen hemen ne gelirse yapabiliyorlar. Ancak ne kadar gelişmiş olursa olsun onlar sadece çeşitli durumlar karşısında cevap verebilen makinelerden başka bir şey değiller. Bunun yanında insanların genleri üzerinde oynanabiliyor. Vücüdunuzun herhangi bir parçasını istediğiniz gibi modifikasyon edebiliyorsunuz. (Kulağınızın şekli değiştirilip tıpkı bir tavşanınkine benzer bir kulağa sahip olabiliyorsunuz örnek vermek gerekirse) Her ne kadar güzel bir şey olsa da Human Revolution gibi gruplar bu gen değiştirme olayının insanları insan olmaktan çıkardığını, zevk niyetine insanların genleri üzerinde oynanmaması gerektiğini savunuyorlar.

Oyunda siz bir gazetecisiniz. Daha doğrusu zaman zaman bazı haberleri internette yazan zaman zamanda bir kaç ürün inceleyip onu dergilere gönderen birisiniz. Oyun sizin yakın bir arkadaşınız olan Hayden'ın geliştirdiği ve kendi bilincine sahip bir R.O.M. (sapient machine) olan Turing'in size gelip Hayden'ın kaybolduğunu söyleyecek. Bunun üzerine hem arkadaşınız olması sebebiyle hem de bu olaydan bir haber çıkabilmesi üzerine Turing ile Hayden'ı aramaya başlayacaksınız. Hikaye hakkında çok fazla spoiler vermek istemiyorum bazı yerlerde hiç beklemediğiniz olaylar yaşanacak. Ben şahsen hikayesini ben beğendim.

Oyun hikaye odaklı bir oyun. Text tabanlı RPG oyunları oynayanlar bu tarza çabuk alışacaklardır. Oyunda hikaye önemli olduğu için oldukça fazla diyalog göreceksiniz. Her ne kadar İngilizcesi ağır olmasada dil bilgisi zayıf olan kişiler bazı diyalogları anlamakta zorlanabilir. Oyunun tasarımları piksel piksel. Ana menüden tutun resimlere kadar ki bazı resimleri piksel olarak tasarlamak cidden zor.

Oyunda auto-save özelliği yok. Oyunu menüden kendiniz kaydetmek zorundasınız. Ben yaşamasamda bazı oyuncular bazı yerlerde bug yaşadıklarından dolayı ve oyunu kaydetmediklerinden dolayı kayıtlarını kaybetmişler. Bu yüzden sık sık oyunu kaydetmenizi öneririm.

Oyunda 6 adet bölüm var. Oynanış tarzınıza göre bu bölümlerin süresi değişebiliyor. Yine oyunda 5 farklı son Bozulmuş süt sonunu da sayarsak 6 tane bulunmakta. Oyundaki karakterlerle geçiminiz, görevleri başarabilme durumunuz sonunu etkiliyor ama nasıl anlatsam sadece oyunun sonun etkiliyor. Örneğin atıyorum Chapter 2'deki bir karakterle iyi geçiniyorsunuz. O karakterden siz Chapter 3'te bir şey istiyorsunuz. Eğer o karakterle kötü geçinirseniz yine o karakter Chapter 3'te istediğinizi yapıyor. Keşke bu oyunun tamamını etkileseymiş güzel olurmuş.

Oyunun müziklerine gelecek olursak gayet başarılı. Seçilen müzikler ait oldukları sahnelere müthiş bir şekilde uymuşlar.
Oyunu bitirdikten sonra oyunun soundtrack albümünü dinlemenizi tavsiye ediyorum. Çünkü oyunda hikayeye odaklanmaya çalışırken bazı parçaların ne kadar güzel olduğu ancak sonradan keşfedilebiliyor.

Oyunun Olumlu Yanları

- Hikaye aslında gerçekten yaşanabilecek şeyleri anlatıyor.
- Piksellerle yapılan resimler oldukça güzel olmuş.
- Oyunun müzikleri harika.
- Oyun farklı sonları nedeniyle tekrar tekrar oynanabilme olanağı sunuyor.

Oyunun Olumsuz Yanları

- Auto-save yok. Keşke en azından bölüm geçişlerinde olsaydı.
- Fazla diyalog var ve bu bazı kişileri bunaltabilir.
- Oyunun genel anlamda sadece 5. bölümün bazı kısımları ve son kısmı değişiyor. Her ne kadar bölümlerde davranışlarınıza bağlı değişen şeyler de olsa bir görevi A yolundan değil de B yolundan yapıyorsunuz. Bu da farklı sonlara erişmeye çalışırken can sıkabilir.

İncelemenin sonunda gelecek olursak point&click tarzı ve hikaye bazlı oyunları seviyorsanız, diyalog okumaktan sıkılmam diyorsanız bu oyundan gayet zevk alacaksınız.




Posted August 28, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
32.4 hrs on record (28.5 hrs at review time)
Güzel bir hikayesi var. Oyunun çizimleri harika. Müzikler ise cidden çok güzel. Gerek etrafta dolaşırken gerek savaş esnasında olsun ben şahsen çok beğendim. Sadece yan görev sayısını biraz az buldum. Bu sayı biraz daha fazla olabilirdi. Hikayesi ortalama 15-16 saat sürüyor. Oyunu bitirdikten sonra daha yüksek bir zorluk seviyesinde ve karakter geliştirmelerinizi tutarak tekrar oynayabiliyorsunuz hikayeyi. Sıra tabanli rpg severler için oynanması gereken oyunlardan biri olduğu kesin.
Posted July 19, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2  3  4 >
Showing 21-30 of 32 entries