10 people found this review helpful
Recommended
0.0 hrs last two weeks / 46.8 hrs on record (15.7 hrs at review time)
Posted: Jul 13, 2020 @ 11:28am
Updated: Jun 15 @ 7:19pm

Life is Strange serisi içerisinde en sevdiğim oyundur kendileri, her ne kadar delirten yanları olsada bir o kadar güzel ve özeldir benim için. Bu seriyi en çok sevme nedenim sanırım diğer serilere göre çok daha büyük bir karakter gelişimi görüyor olmamız. Oyundaki duyguların aktarılma yolu sanki level atlamış gibi öyle ki Sean'a her baktığımda kahırdan ölüyordum. Gerçekten karakterin yerine kendinizi çok rahatlıkla koyabiliyor ve bir süre sonra onun gibi düşünebilmeye başlıyorsunuz, yaptığınız her kararın ne kadar büyük etkisi olduğunu ise hissetmemek elde değil zaten. Oyunda beni delirten bir nokta var, o noktanın ise ne olduğunu tahmin etmek çokta zor değil; Daniel. Hayır bir şey de yapamıyorsunuz çocuğa, kardeş sonuçta atsan atılmaz, satsan satılmaz. Bazen onun için en iyi kararları almaya çalışırken bazen ise "Şunu bir köşeye bırakıp kaçsam mı lan acaba?" diye düşünüyordum.

En nihayetinde de el mahkum katlanıyorsunuz her şeye, birde üstüne iki erkek kardeşin birbirlerinden başka kimsesi olmadığı gerçeği yüzünüze vurdukça maalesef istemsizce bir bağ hissetmeye başlıyorsunuz. Ha Daniel böyle olmasaydı da oyun gerçekçi olmazdı bence, tipik ergenliğe giren çocuk modeliydi işte, yeri gelince delirtti yeri gelince gülümsetti. Onun dışında tasarımlarda da oldukça gelişim vardı, en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim. Öncesinde değindiğim gibi bazen Sean'ın yüz ifadesini gördüğümde ansızın gözlerim doldu, omuzlarında taşıdığı yükün ağırlığı yüzüne yansımıştı sanki. Oyun'un hikayesine çokta değinmemek adına bu incelemeyi burada kesiyorum, seçim tabanlı ve hikaye ağırlıklı oyunları seviyorsanız en azından bir kerede olsa denemeniz gereken bir oyun olduğun düşünüyorum ve şiddetle öneriyorum.

Dip Not: Oyunun Japonca seslendirmeleri de inanılmaz güzel.
Was this review helpful? Yes No Funny Award